6 Mart 2019 Çarşamba

KAKNUS



Kaknus, güzel fakat acaip bir kuştur. Yeri yurdu da Hindistan'dadır. Uzun, kuvvetli bir gagası vardır. O gagada ney gibi birçok delikler bulunur. Yüze yakın delik vardır.


Sonra bu kuşun eşi de yoktur; tektir bu kuş! Her delikten başka türlü bir ses çıkar; her sesten de başka bir nağme duyulur. Bütün kuşlar susarlar. Onun sesinin güzelliğinden hepsinin de aklı başından gider.


Bir filozof vardı; bir müddet onunla düştü kalktı ve müzik bilgisini onun sesini taklit ederek meydana getirdi.


Bu kuşun ömrü bin yıla yakındır. Öleceği vakti bilir. Öleceğini anlayıp da kendisinden ümidi kesti mi çalı çırpı toplar, onları çepeçevre yığar. Tam ortasına da kendisi geçer, yüzlerce türlü nağmelerle feryada başlar. Adeta ruhunun her deliğinden başka çeşit bir dertli nağme çıkar. Hem feryad eder, hem de ölüm derdinden gazel yaprağı gibi titrer.


Onun feryadını duyup işiten bütün kuşlar, onun coşkunluğunu gören bütün yırtıcı hayvanlar, karşısında düşüp ölürler. Hepsi onun ağlamasına ağlar; bir kısmı da dermansız, takatsiz bir hale düşüp ölür gider.


Onun bu ölüm günü acayip bir gündür. Gönüller yakan feryadından âdeta gönüllerden kanlar damlar.


Nihayet bir soluk ömrü kalınca şiddetle kanatlarını çırpar. Kanadından bir kıvılcım sıçrar; alev alır, ateşlenir.


O ateş çevresindeki çalı çırpıyı tutuşturur; bu suretle tamamiyle yanar gider.


Külde bir zerre bile ateş kalmayınca o külden başka bir kaknus kuşu meydana gelir.


Hiç kimseye böyle bir şey nasip olur mu? Öldükten sonra doğsun yahut doğursun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder