17 Temmuz 2010 Cumartesi

Sihirbazın Çırağı/The Sorcerer's Apprentice

Sihirbazın Çırağı, 1000 yıldır Merlin’in güçlerini alıp dünyayı kurtaracak tek sihirbazı bulmaya çalışan yalnız sihirbaz Balthazar Blake’in hikâyesini anlatıyor.. O, muhtemelen Merlin’in yerine geçecek kişi, ejderha yüzüğünü bir tek o takabiliyor. Balthazar, Dave’i bulduğunda onu kötülüğe karşı vereceği savaş için eğitiyor. Film bitiyor bu eğitim bir türlü bitirilemiyor ama yinede dünyayı ve Balthazar’ı kurtarıp çocukluk aşkını da tekrar kazanıyor çırağımız..

Çocukken sihre hepimiz inanırdık dimi? kesinlikle, yoksa bu sihirli dizilerin bu kadar popüler olması imkansız olurdu heralde, hala bu inanıştan vazgeçtiğimi de sanmıyorum.(tabi bu dizleri izliyorum anlamına gelmez) Bu çok önemli aslında,

Sanat ile ugraşmıyorum ama sanatta bazı seyleri canlı tutamazsan başarılı olamazsın, hayatında da bazı duygularını canlı tutamazsan başarılı olamazsın, olursunda ben öyle duygusuz bir hayatta başarılı olsam kaç yazar..

Sihir dediğiniz zaman bu hokus pokus değil, çok daha basittir.. Somut dünyada bir etki olustabilmek için hayal gücünüzü ve irade gücünüzü kullanmak.. herhangi bir tablo da sihir, herhangi bir bilimsel deney, insanları etkileyen her konuşma, sevdiğinin dudaklarından çıkan tek kelime de bir sihir. Esas sorulması gereken bu sihirleri nasıl kullanacağımız. Başkalarına yardım etmek için mi yoksa kendi çıkarlarımız için mi bunu kullanıyoruz? Sihirbazın Çırağı’ndaki hikayenin kökeninde bu yatıyor.