18 Ekim 2019 Cuma

yeraltından notlar

"Hayatın en hüzünlü anı, mevsimine kapıldığın kişinin bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını anladığın andır..." Mayakovski "

Aşık olmak, sahip olduğunu bilmediğin bir hayal kırıklığının hatırlatılmasıdır aslında." Adam Phillips "

Hayat yalnızca geriye dönük bir şekilde anlaşılabilir, ancak ileriye dönük bir şekilde yaşanmalıdır." Kierkegaard "

Yaşamın anlamsız olduğuna karar vermek ile yaşanılmaya değmez olduğuna karar vermek arasında fark vardır. Yaşam anlamsızdır, ancak yaşamaya değerdir." Albert Camus "

Istırap yaşamdaki olaylardan değil, onları değerlendirme biçimimizden ortaya çıkar." Epiktetos "

İnsan her gün bir parça müzik dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir tablo görmeli ve mümkünse bir kaç mantıklı cümle söylemelidir." Goethe "

İnsan, yalnız olmayı öğrenmeli ve kendi başına zaman geçirebilmeli. Çünkü yalnız hissetmemek için sürekli başkalarıyla beraber olma arzusu çok talihsiz bir gösterge." Tarkovski "

Kendisiyle yalnız kalamayan bir insan, başkalarıyla da bütünleşemez. Pisagor "

Gerçek yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil, insanlar arasında acı çekendir." Emil Cioran "

Yangınlardan geliyorum dedi adam ve yangınlara gitti yanık, Depremlerden geliyorum dedi kadın ve depremlere gitti yıkık." Metin Altıok "

İnsan, kendine yaptığı yolculuktan yeni bir haberle döner." Edip Cansever "

Bütün olmak parça olmaktır; gerçek yolculuk geri dönüştür." Ursula K. Le Guin Mülksüzler (1974)

Hayatta alınabilecek en doğru karar, kiminle vakit geçireceğinizi akıllıca seçmektir. "Moran Cerf"

Shakespeare - Korkuyor



İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.

Sevilmekten korkuyor, kendisi sevilmeye layık görmediği için.

Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.

Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.

Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.

Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.

Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için.

Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

6 Ağustos 2019 Salı

shakespeare sonnet 146


Zavallı ruhum, günahkar dünyamın merkezi, 
İsyancı güçlerle çepeçevre kuşatılmışken, neden, 
Dış duvarlarının süsüne harcarsın da her şeyini
İçeride kendini yer durur, yokluğa katlanırsın sen?

Ömrüm bunca kısayken, yok olup giderken şu konak
Anlamı var mı ona bu kadar masraf etmenin
Sonunda bu fazlalığı toprak kurtları devralacak yiyip bitirecek 
Bu değil mi sonu bedenin 
O halde ruhum uşağından giden can katsın canına
Yeter ki artsın gücü varsın beden sönüp gitsin 
Sat sen çerçöp saatleri tanrısal süreler al yerine 
İçini doyurmaya bak , varlıklı olmasa da dışın

O zaman insanla beslenen ölüm senin besinin ölümün olacak

Ölüm bir kere ölünce ölmek diye bir şey kalmayacak. 




19 Nisan 2019 Cuma

Soluk Mavi Nokta - Carl Sagan





“Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her “yüce önder”, her aziz ve günahkâr onun üzerinde – bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.


Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. O zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.


Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.


Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer.


Gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. Bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor, ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza…”

Oğul

Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan 

Anne ben geldim, yoruldum artık 
Her yol ağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak 
Şiirler çırpıştıran bir adam 

Kurumuş kuyunun suyu, 
incirin sütü çoktan çekilmiş 
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi 
Ayrık otları, dikenler bürümüş 

 Kapıdaki çıngırak kararmış nemden 
At nalı ve sarımsak duruyor ama 
Oğlum, mektup yaz diyen 
Sesin hala kulaklarımda 

 Anne ben geldim, ağdaki balık 
Bardaktaki su kadar umarsızım 
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak? 
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın. 

                                    Ahmet ERHAN

6 Mart 2019 Çarşamba

KAKNUS



Kaknus, güzel fakat acaip bir kuştur. Yeri yurdu da Hindistan'dadır. Uzun, kuvvetli bir gagası vardır. O gagada ney gibi birçok delikler bulunur. Yüze yakın delik vardır.


Sonra bu kuşun eşi de yoktur; tektir bu kuş! Her delikten başka türlü bir ses çıkar; her sesten de başka bir nağme duyulur. Bütün kuşlar susarlar. Onun sesinin güzelliğinden hepsinin de aklı başından gider.


Bir filozof vardı; bir müddet onunla düştü kalktı ve müzik bilgisini onun sesini taklit ederek meydana getirdi.


Bu kuşun ömrü bin yıla yakındır. Öleceği vakti bilir. Öleceğini anlayıp da kendisinden ümidi kesti mi çalı çırpı toplar, onları çepeçevre yığar. Tam ortasına da kendisi geçer, yüzlerce türlü nağmelerle feryada başlar. Adeta ruhunun her deliğinden başka çeşit bir dertli nağme çıkar. Hem feryad eder, hem de ölüm derdinden gazel yaprağı gibi titrer.


Onun feryadını duyup işiten bütün kuşlar, onun coşkunluğunu gören bütün yırtıcı hayvanlar, karşısında düşüp ölürler. Hepsi onun ağlamasına ağlar; bir kısmı da dermansız, takatsiz bir hale düşüp ölür gider.


Onun bu ölüm günü acayip bir gündür. Gönüller yakan feryadından âdeta gönüllerden kanlar damlar.


Nihayet bir soluk ömrü kalınca şiddetle kanatlarını çırpar. Kanadından bir kıvılcım sıçrar; alev alır, ateşlenir.


O ateş çevresindeki çalı çırpıyı tutuşturur; bu suretle tamamiyle yanar gider.


Külde bir zerre bile ateş kalmayınca o külden başka bir kaknus kuşu meydana gelir.


Hiç kimseye böyle bir şey nasip olur mu? Öldükten sonra doğsun yahut doğursun!

5 Mart 2019 Salı

SIFIR







21/Sevmek Yeter Sandınız!

Bu , büyüme sancıları içinde olan oğlunuzun, siz anne ve babasına hitaben karaldığı bir mektuptur. Belki de son mektubudur. Bilmiyorum:


beni tanımıyorsunuz.
tanıma çabanız ise size öğretilenlerden ibaret.
veya, kendi ailenizden gördüğünüz kadar işte.
yeterli değil ve siz farkında değilsiniz!


en acı veren taraf ise,
tanıdığınızı sanıp bana hep doğruları söylememiz.
kendi doğrularınızı.
onlar da nedense hep yapmam gerekenler.
ve o kadar çoklar ki!


ben sanırım büyüyorum.
kafam karışık.
kim olduğumu anlamaya çalışıyorum.
neden nefes aldığımı!


okulda aldığım notlardan mı ibaretim ben?
bana o notu veren hoca kim, ne kadar tanıyor ki beni?
boğuluyorum ve siz farkında değilsiniz!


biri bana iyi bir laf etti mi mutlu oluyorum mesela.
ne garip ki, bu da internette oluyor en çok veya sokakta.
ve ne acı ki, tanımıyorum bile çoğunu!


göstermemeye çalışsam da kırılganım esnasında.
neye kızdığım da değişiyor sürekli.
anlık işte her şey!
ve yoksunuz siz o anlarda.
biliyorum, olamazsınız da .
dedim ya, kafam karışık.
sorularım basit, cevaplar ise o denli yetersiz!


çok şey değişiyor bende.
vücudum, kimyam, zevklerim...
çok yakın bir iki arkadaşım anlıyor esasında beni.
ancak bana nasıl cevap versinler ki,
onlar da aynı şeyleri kendilerine soruyor.
çaresiz hissettiğim anlar çok.
sadece bilmiyorsunuz!


siz iyi niyetlisiniz farkındayım,
başıma kötü bir şey gelmesin istiyorsunuz.
en çok da adam olmamı.
sizin gözünüzde adam olmak her ne ise, işte onu.
kendi gözümde ise adam olmak hayali bir şey.
ben önce ben olsam, gerisi kolay!


bazen tek başıma dünyayı değiştirebileceğimi sanırken,
bazen de kolumu kaldırmaya enerjim olmuyor.
köşeme sindiğim anlar var ya,
hani en çok yalnız kalmak istediğini söylediğim.
işte sizi en çok aradığım anlar, o zamanlar esasında.
ama siz, farkında bile değilsiniz .
esasında siz ya da başkası, kim anlarsa,
zayıf anlarım onlar , büyüdüğüm!


ha bu arada, bir de şeytanlar var içimde,
bana keyif alacağım şeyleri söyleyip duruyorlar.
arada kaçamak yapıp deneyince dediklerini,
yalan yok, haklılar.
gerçi o anlarda da, bir şey oluyor hep içten içe rahatsız eden.
hissediyorum, ama engelleyemiyorum!


ancak ne var biliyor musunuz, pişman da olmuyorum.
eminim siz de benim yaşlarımdayken yaptınız ve
unutmayı seçtiniz sonra.
bir şey söyleyeceğim, unutmayın onları n'olur.
çünkü siz, yaşanılan her şeye rağmen,
bugün hala benim annem, babamsınız!


sizi belki ileride daha iyi anlayacağım.
ama ilerisi yok ki benim için.
bir anlasanıza, ütopya o bana !


dedim ya, kafam karışık benim.
sakın psikolog falan demeyin.
sizin yıllarca yapamadığınızı,
parayla üç beş seansta yapacağını söyleyen
biri hiç değil aradığım!


tek dileğim ne biliyor musunuz,
bu yaşadığım sancıları hiç unutmamak.
ve kendi çocuklarımla,
o şeytanlar daha çıkmadan piyasaya yaşamak hayatı birlikte.
tıpkı beni anlayan o yakın bir iki arkadaşım gibi.
ancak bu sefer cevapları da bilerek.
becerecek enerjim yoksa da,
baştan hiç doğurmamak!


söylesene bana baba,
annemle evlenirken hiç dedin mi,
işte bu hatundan olsun istiyorum çocuğum?
veya anne sen,
babamla evlenirken hiç dedin mi,
işte bu adamdır çocuğumun babası?
yoksa o günün şartlarında siz,
birbiriniz için en iyi alternatif miydiniz?
deli gibi yürekten severek mi evlendiniz,
yoksa zamanı mı gelmişti imza atmanın?


söylesenize,
ben gelene kadar kaç kardeşim gitti çöpe?


tesadüfler sonucu bugün nefes aldığımın farkındayım da,
en çok ağırıma giden,
sizin tesadüfler eseri anne baba olmanız.
bana bir desene baba,
o müthiş sülalemizin devamı için mi gerekliydim ben?


en çok da ne üzüyor beni biliyor musunuz,
bana iyi niyetle kötülük yapıyorsunuz.
seviyorsunuz tamam da,
beni ben olduğum için değil,
sizin çocuğunuz olduğum için!


siz o "ben"i tanımıyorsunuz bile.
hayalinizdeki çocuk değilim işte ben.
istemiyorum da artık oyuncağınız olmayı!


siz kendi hayatınızda yapamadıklarınızı denediniz üzerimde,
hep isteyip de olamadıklarını.
anlasanıza,
kendi hayallerinizle sınırlı bir gelecekti o.
benim hayallerimi anlamaya ise ne vaktiniz vardı,
ne de enerjiniz;


çünkü siz
sevmek yeter sandınız hep!
elinizden fazlası gelmiyor, tamam.
o zaman n'olur huzur verin, akıl değil.
akıl sizin aklınız,
yaşamsa benim!


beni sevdiğinizi biliyorum.
başka seçeneğiniz olmadığını da!


başıma gelen hem en büyük şans , hem de en büyük felaketsiniz.
farkında değilsiniz,
kayıp gidiyorum ellerinizden.